AB Yeşil Mutabakatı Neyi Öngörüyor ?

Aralık 2019 tarihinde açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı AB’nin Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşma stratejisi olmasının yanında, topyekun bir ekonomik ve sosyal dönüşümü de müjdeliyor. Yeşil Mutabakat, sanayiden tarıma, inşaattan ulaştırmaya kadar tüm sektörlerde iklim ayak izinin azaltılması, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda hareket edilmesi, döngüsel ekonomi ile kaynak kullanımının ekonomik büyümeden ayrıştırılması, çevre ve doğaya verilen zararların giderilmesi, biyoçeşitliliğin korunması ve geri kazanılması, yenilenebilir enerji ve karbon tutma ve stoklama teknolojilerine yatırım yapılması gibi birçok farklı unsurdan oluşuyor. Amaç Paris İklim Anlaşmasında öngörülen, küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altına çekmek ve mümkünse 1,5 derece ile sınırlı tutmak ve 2050 yılında iklim nötr olma hedefine ulaşmak. Bunun yanında, sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde gelecek nesillerin temiz bir çevrede yaşama hakkına halel getirmeden insanlığın doğa ve çevreyle olan ilişkisini düzenlemek ve yeni bir ekonomik büyüme modeli yaratmak hedefleniyor.

AB bu yeni serüvene adım atarken, tüm dünyayı etkileyecek yeni bir dönüşümün de öncüsü olmak istiyor. ABD ve Çin ile birlikte dünyanın önde gelen ticaret aktörü olarak AB, ticari, ekonomik ve siyasi ilişkileri yoluyla dönüşümü genele yaymayı hedefliyor. Hem döngüsel ekonomi modeli ile yeşil dönüşümün desteklenmesi, hem de sınırda karbon düzenleme mekanizması ile AB’nin ithalatında karbon yoğun ürünlerin maliyetinin artırılması yoluyla bir baskı oluşturulması ile AB ile yakın ilişki içinde olan ülkelerin değişim sürecini özendiriyor ve tetikliyor. İklim biliminin dikkatimizi çektiği aşırı iklim olayları, küresel sıcaklık artışı, kuraklık, sel basınları, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi gibi olaylarla daha sık ve yoğun bir şekilde karşılaştıkça yeşil dönüşümün insanlığın tek şansı olduğunu anlıyoruz. Sorumlu, iklim dostu ve sürdürülebilir üretim ve tüketim, enerji verimliliği, yenilenebilir enerjilere geçişin hızlandırılması, yeniden kullanım ve geri dönüşüm bu sürecin yapı taşlarını oluşturacak. Artık yeni yatırımlar yapılırken, bunların sürdürülebilirlik ve karbonsuzlaşma hedefleri ile ne kadar örtüştüğüne dikkat etmemiz ve kararlarımızı buna göre almamız gerekecek.

Üreten Yüzyılda Dünya ve AB

İnsanlık tarihi içinde değişimin en radikal ve keskin olduğu 18. yy ’da damgasını vuran en önemli olay hiç tartışmasız bir şekilde ‘Endüstri Devrimi’dir. Rönesans ile başlayan süreç Fransız devrimi ile birlikte nihayet Endüstri Devriminin yapılması olarak devam etmiştir. 18. yy’ın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlayan teknolojik gelişmeler devrin sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel yapılarında köklü değişmelere yol açmıştır Avrupada yaygınlaşan özgürlük, eşitlik ilkelerinin etkisiyle; devlet müdahalesinden uzak, bireyci ve serbest rekabete dayalı bir anlayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Üretkenliği arttırmak için aynı girdilerle daha büyük çıktı veya aynı çıktıyı daha az girdi ile elde etmek gerekmektedir. Bu amaca ulaşmak sadece mevcut potansiyeli daha iyi kullanmakla sınırlı olmayıp, yeni teknoloji yatırımlarında bulunmayı da gerektirmektedir. Çıktı miktarının arttırılması aynı zamanda talebin de arttırılmasını gerektirir. Bu da pazarlama faaliyetleri, kaliteli üretim, AR—GE çalışmaları gibi sadece işletme içi çalışmalara değil, işletme dışı etkenlere de bağlıdır.

Özetle verimlilik günümüzde çok sık tekrarlanan bir kavram haline gelmiş olmasına rağmen, genel kabul görmüş bir tanımının bulunmaması nedeniyle farklı anlamlar yüklenmektedir. Hedefi doğru biçimde belirlemek açısından verimlilik ve üretkenlik kavramlarının tam olarak neyi ifade ettikleri açık bir şekilde anlaşılmalıdır.